Demokrasiye İnce Bir Ayar: Perikles’in Cenaze Töreni Söylevi
Egemenlik Gerçekten Milletin
Olduğunda Hükümetlere Gerek Kalmayacak.
(Derde Deva Rendavu,Bukowski)
Toplumlar bir arada yaşamak için daima
belli kurallara uymak zorunda bırakılmıştır. Dönem boyunca değişen koşullar
altında yeni kavramlar türemiştir. Bunun sebebi olarak dünya nüfusunun hızlı bir
şekilde artması, ticaretin gelişmesi, kar oranını elde etmek isteyen ülkelerin
daha fazla ön planda olmak istemesi, örnek olarak gösterilebilir.
Üretim ilişkilerinin geçirdiği dönüşüm ( İlk topluluğun köleciliğin, feodalizmin,
kapitalizmin, sosyalizmin getirmiş olduğu kavramsal değişiklikler) toplum
içinde bazı sınıfların oluşmasına ve hali hazırda oluşmuş olan sınıfın temel
haklarının kimlerin elinde olduğunun tartışılmasına yol açmıştır. Üretim araçlarının
( topraklar, ormanlar, sular, yer altı zenginlikleri, hammaddeler, üretim aletleri,
işletme binaları, ulaşım ve iletişim araçları) kimlerin elinde bulunduğunu; tüm
toplumun tasarrufunda mı yoksa bunları başka kişilerin, grupların, sınıfların
sömürülmesi için kullanan tek tek kişilerin, grupların sınıfların elinde mi
olduğu her dönemin yanıtlanmamış sorusu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bir toplum hangi kurallara göre yönetilmeli,
bir kavram kitleleri sardığı anda maddi bir güce dönüşüyorsa bunun önüne nasıl
geçilmeli? Devlet güvenliği ve adaleti sağladığı vakit halk tam manasıyla
özgürlüğe ve adalete erişmiş olacak mı? Yoksa tüm güçlerin devletin elinde
olması toplumu düpedüz atalete mi sürükler?
Frankfurt Okulu düşünürleri demokrasi,
özgürlük, eşitlik ve adalet gibi kavramların kağıt üzerinde maddelere bağlı
olduğu için insanın özgürlüğünü kısıtladığını ve liberal/kapitalist ekonomiden
kaçış olmadığı savunurken bizler demokrasi kavramının en çok tartışıldığı bu
dönemde kavram adına neler bilip, konuşmaktayız?
Thukyidides’in büyük bir sadakatle
aktardığı Perikles’in söylevinde demokrasinin tanımı şöyle ifade edilmiştir: “…Şunu belirtmeliyim ki, bizim yönetim sistemimiz
komşularımızın yönetim sistemlerinin (kurumlarının) bir kopyası değil; daha
ziyade, onlar için bir modeldir. Devlet düzenimize (anayasamıza) demokrasi
denilir, çünkü güç küçük bir azınlığın değil halkın elindedir. Yurttaşlarımız
arasında anlaşmazlıkların söz konusu olduğu durumlarda, herkes yasalar
karşısında eşittir; kamu görevini kimin üstleneceğinin söz konusu olduğu
durumlarda belirleyici olan kişinin hangi sınıfa mensup olduğu değil, kimin
işin hakkını verebileceğidir. İçinde devlete hizmet etme arzusu olduğu sürece,
kimse fakir diye siyasetten dışlanamaz. Tıpkı siyasal yaşamımız gibi, günlük
yaşamımız, birbirimizle ilişkilerimiz de hür ve açıktır. Kendi istediği gibi yaşayan
komşumuzla tartışmaz (kava etmez), ona kötü gözle bakmayız bile, çünkü ona kötü
gözle bakmak, zarar vermese bile incitir. Özel yaşantımız özgür ve
hoşgörülüdür; ama kamu yaşamında yasaya saygılıyız, çünkü kamu yaşamı saygı
gerektirir.
Yetkili bir makama oturttuğumuz insanlara itaat
eder, yasalara uyarız; özellikle de ezilenlerin korunmasıyla ilgili olanlara ve
uymamanın utanç teşkil edeceği yazılı olmayan yasalara uyarız…”
Yukarıda
demokrasinin en güzel işleyiş örneğinin tanımı açık bir ifade ile
anlatılmıştır. Peki, şimdi gördüğümüz demokrasi tanımı ile işleyişi neden uymamaktadır?
Günümüzde toplumların çoğu iradesiz sayılmaktadır. Özgür düşüncenin yok
sayıldığı yasaklarla etrafın adeta bir çit gibi sarıldığı, yapay , kurgusal
özgürlük ve eşitliğin tartışıldığı bir dönemin içerisine fırlatılmış balonlar
gibiyiz. Ve bu balonlar patladığında asıl özgürlüğe erişmiş olacağız…
Demokrasi,
eşitlik, adalet artık yalnızca kâğıda yazılı birer cümleden ibaretken bizler ne
üzerine düşünüp, tartışalım…
Etiketler: Elestiri